Akşam ayazı yaşatmasın size yalnızlığınız, öyle birini sevin ki yanınızdan eksik olmasın…
Ne kadar özgürlüğümüze düşkün olduğumuzu söylüyor olsak da günün sonunda birine bağlanmak, bir hissiyata ait olmak istiyoruz. Evet günün sonunda! hani o yastığa başımızı koyduğumuz zaman var ya, o!
Muazzam kariyerlerlerimiz uğruna terkedişlerimiz, karşımızdaki değeri dinlemek ve anlamak yerine tüketmeyi tercih edişlerimiz, dunyevi zevkler uğruna boş verişlerimiz… bunların hepsi yalnızlığa götürmez mi bizleri? İnanın gün gelir de ‘ben yalnızlığı seviyorum’ diyen insanı bile çileden çıkarır, boşluğa sürükler.
Yalnızlık bazen hayatımızı paylaşırken de hissedilebilir ki bu daha büyük bir travmadır. Aynı yerde yaşayıp etkili vakit geçirememek, duygusal bır bağın artık kalmaması, tartışmanın dozunun her geçen gün daha da artması ve dışavurumlar… işte bu nokta da yüzleşmeler olmalıdır bence. Karşılıklı çabalanmışsa ama yine de birşeyler değişmemişse ait olduğumuz kişi o insan değildir belkide. Bunu gönül rahatlığıyla birbirimize itiraf edebiliyorsak da işte o zaman vazgeçtiğimizde o insani değerimizi kaybetmeden vazgeçmiş oluyoruz. Yani aslında bazen böyle yaparak yıkıcı değil yapıcı oluyoruz. Bazı kararlar çok geç kalınmadan verilmelidir ki daha büyük pişmanlıklara mahal vermeyelim.
Özellikle orta yaşlara gelmiş, tek başına yaşayan insanlara bakın geceleyin ruhumuza mıh gibi oturan bu yalnızlık hissini daha çok yaşamaktadırlar. Hani o hep korumaya çalıştığımız hürriyetimiz bir tokat gibi gelir o zaman… ve yine o zaman deriz ki keşke kapıyı açsaydım bir zamanlar da şimdi yalnızlık yerine sevgi olsaydı, şefkat olsaydı bir omuz olsaydı da hani, yaslasaydım, ayaz olmasaydım…
Bilmezler yalnız yaşamayanlar,
Nasıl korku verir sessizlik insana;
İnsan nasıl konuşur kendisiyle;
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler.
Orhan Veli Kanık
Sevgiler…