Günlerce gazetelerden okuduk, her seferinde bir şekilde lakırdısını yaptık, netice itibariyle Cuma gecesi yarışma adı altında yapılan, sonradan zulme dönüşen yarışmayı görmeye ve anlamaya gittik.
Biz nerden bilelim arkadaş bir yarışmanın saatlerce süreceğini, biz nerden bilelim yarışmanın Enbe Orkestrasının konseri adı altında yapıldığını, biz nerden bilelim gidip de bir çoğunun yarışmayı izlemek için masalarından kalkamayacağını ! Bilseydik gitmeden önce yastığımızı falan hali hazırda götürürdük de, göz kapakçıklarımızı kürdan çöpleri veya benzeri şeylerle tutturmak zorunda kalmazdık.
İşin gırgır şamata kısmını bir yana koyalım, her şey bir kenara dursun Dünya Medeniyetler Kraliçesi Yarışması tamamı ile bir fiyaskoya dönüşmüş oldu. Neden dönüştü, nasıl dönüştü diye soranlara cevaplarımı madde madde hazırladım. Şu geceyi izleyip de; öyle yazacağım, böyle yazacağım diyenlere de belki kapak olur dediklerimiz:
Öyle rakam rakam sıralamayacağım bu maddeleri, zira matematiksel olayların ve rakamsal terimlerin konumuzla pek bir ilgisi yok. Düz bir şekilde arz-ı endam ettirelim beyaz sayfa üzerinde olanları:
Yarışmayı düzenleyen kim ? Süha Özgermi. Süha Özgermi Kim ? Yıllardır bir çok güzellik yarışması adı altında bir şeyler yapmış, camiada bir isim edinmiş, mili çapkın diye anılan fakat yaşının yetmiş işinin nerdeyse bitmiş olduğu noktasında gidip gelen bir organizatör bozuntusu. Gelin görün ki, böyle birisinden beklenen medet doğrultusunda yapılan bir yarışma ! Pes doğrusu demekten kendimi alamadığım gibi, birde bu tür zırvalıklara kapı açanlar işin farklı bir boyutu olsa gerek.
Yarışmanın yapıldığı yer neresi ? Jasmin Court Otel. Bir zamanların ünlü otelleri arasında yerini almış ama şimdi; sanki kaderine terk edilmiş Kapalı Maraş misali, hayata küsmüş birkaç elemanıyla ayakta durmaya çalışan tabiri caizse; adamızın yeni Park Bahçeler Müdürlüğü.
Yarışmanın jürisine bakıyorum. Öyle pek de bilindik isimlerden oluşmayan, birkaç bin TL’lik tiplerden oluşan, yarışmayı sırf yapıyor olmak için yapan ve buna isim babası olmaya çalışan, adlarını sanlarını hatırlayamadığım magazin budalası olmaya çalışan, birkaç tane yaşını başını almış kodaman kılıklı tiplerden oluşan heyet topluluğu.
Yarışmaya katılan kızlara bakalım. Ordan burdan toplanan, otele yerleştirilen ve bir nevi toplama kampı izlenimi yaratılmış, güzel mi güzel isimlerini ve cisimlerini bile hatırlayamadığımız, yurttan toplu sesler korosu misali sahnede vücut şovu yapan, kıçı kırık bir taç ile kendilerini onure edilecek olarak gören, model desem değil, manken desem hiç değil, yolda sokakta görülüp seçmece yapılıp, milletlerine göre ayrılmış 22 tane birbirinden artist kızlar.
Aklımıza gelenleri, geceden aklımızda kalan, önem arz eden notları paylaşmaya devam edelim:
Kuzey Kıbrıs’ı temsil eden kızımız Buse ile Türkiye’yi temsil eden kızımız Fatma kendilerini maçta zannetmiş olacaklar ki yada Eurovision’da falan zannetmiş olacaklar ki; biri yaşasın Türkiye, diğeri yaşasın Kıbrıs diyerek sahnede bastılar yaygarayı. Kızlar noluyoruz, nerdeyiz ? Geceyi provoke etmeye ne gerek vardı yaşasın şu ülke, bu ülke diyerek ! Oldu olacak soyunup hayvan hakları savunucuları gibi oranızdan, buranızdan bir şeyler çıkarıp; mesela göğüslerinizin içinden bayrak falan çıkarıp açsaydınız belki o zaman mesaj yerini bulurdu. Birde görsel şölen yaratırdınız açık havada. Oh ne ala memleket derdik bizde ardınızdan !
Gecenin ilerleyen saatlerinde televizyonlardan tanıdığımız ve gecenin sunuculuğunu yapan Yıldız Asyalı’dan birde keman resitali dinledik. Eşeğin bilmem nesine iyice su kaçırmış vaziyette, gecenin finaline doğru beynimizin içi oldu ‘Beethoven Dokuzuncu Senfoni.’
Gecenin finaline doğru şöyle bir duygu kapladı içimi:
Ben nerdeyim arkadaş ? Moulen Rouge dansçıları da çıksaydı tam olacaktı. Beklemedim değil açıkçası üç beş tane Gay dansçının sahnede salınmasını. Gece hali hazırda anlam ve önemini yitirmişken böyle bir şeyde beni şaşırtmazdı doğrusu.
Geldik en nihayetinde bu kadar pespayeliğin içerisinde, saatler sabahın bir saatini gösterdiği zamanına. Tabiri caizse taç takma merasimine.
Dostluk güzeli Makedonya güzeli Liljana İlieska olurken, Fotojeni güzeli Sibirya Güzeli Ella Shalamova, Disko güzeli Çerkezya güzeli Elena Martynova, Yakın Doğu Üniversitesi güzeli Tataristan güzeli Natalie Pankova oldu.
Uzun süren taç takma merasiminin sonunda nerdeyse ödül almayan tek bir güzel bile kalmazken; Çek Cumhuriyeti’ni temsil eden Kristyna Schickova Dünya Medeniyetler Kraliçesi tacını giydi.
Ödül dağıtımının bile doğru düzgün ilerlemediği gecede birinciye iki bin dolar, ikinci ve üçüncü güzele ise Park ve Bahçeler Müdürlüğünde bir hafta sonu tatili kaldı. Çek Cumhuriyeti sözde güzelliğin beşiği olurken gecedekilerin uzun saatler sonucu ne tür bir anlam çıkardıkları en azından ben tarafında tespit edilemedi.
Dünya medeniyetini temsil eden bir yarışma için bu kadar sözden sonra umarım tekrarı gerçekleştirilmez ve umarım Suha Özgermi’de yaşının yetmiş üstü işinin de artık bitmiş olduğunun farkına varır diyorum. Farkında değilse bile birileri kulağına fısıldasa iyi olur demekte fayda görüyorum. Gecedeki tüm herkese geçmiş olsun diyerek; Bir fiyaskoda ve yarışma adı altında düzenlenen ve düzenlenecek olan gecelerde görüşmek üzere diyorum.