Kim öldürdü?
Ben öldürdüm.
Kim yıkadı?
Ben yıkadım.
Kim gömdü?
Ben gömdüm.
Pepuk Kuşu Efsanesinin son sözleri böyle biter. Pepuk Kuşu, bir kız çocuğunun acılı hikayesidir. Erkek kardeşine güvenmediği için onu öldürdükten sonra Pepuk (Guguk) Kuşuna dönüşmek için duaları kabul olan ve o acıyla birlikte dağlarda, vadilerde, Pepuu, Khekuu diye kendi ağıtını söyleyen bir kuş… Hikaye şöyledir;
Vakti zamanda küçük bir dağ köyünde anne baba ile iki çoçuğu yaşarmış. Çocuklarının biri erkek diğeri de kızmış. Bu ailenin herkesi imrendirecek derecede neşe, mutluluk ve sevinç içerisinde dilekleri gerçekleşir her şey gönüllerince olurmuş. Oturdukları köyde gayet sevilen bu iki güzel çocuk büyümüşler. Günün birinde anneleri aniden rahatsızlanıp ölünce ailenin tüm neşesi, huzuru, mutluluğu üzüntüye çevirip yok olmuş. Bir müddet sonra evde aş pişirecek kimsesi olmadığı için babaları yeniden evlenmek zorunda kalmış. Üvey anneleri kısır olduğu ve de çocuğu olmadığı için çocukları hiç sevmez, onlara düşmanca davranırmış. Fırsat buldukça kötülük eder, elinden gelen her zulmü yapmaktan geri durmazmış. Hele babaları evden çıkınca vay haline çocukların, onlara türlü türlü eziyetler eder rahat yüzü göstermezmiş. Çocukları gece gündüz çalıştırp, döver ve kimseye anlatmamaları için de korkuturmuş. Zavallı çocuklar bütün bu kötülüklere rağmen yine de babaları üvey annelerinin yaptıklarına inanmaz diye çaresiz her eziyete katlanarak yaşamlarını sürdürmeye çalışmışlar. Babalarının yine evde olmadığı bir bahar günü, üvey anneleri iki kardeşe torba, bıçak ve kazma vererek, dağa kenger toplamaya göndermiş. İki kardeş sabah erkenden evden ayrılarak kenger toplamak için dağın yolunu tutmuşlar. Abla bir bir topladığı kengerleri kardeşinin sırtında taşıdığı torbaya koyarmış ve böylece de hava kararmaya başlayıncaya kadar kenger toplamışlar. Artık köye dönmek üzereyken Abla, kardeşinin sırtında taşıdığı torbanın dolup dolmadığını anlamak için torbayı yere indirip bakmış ki ne görsün, torbada bir tek kenger yok. Bu duruma şaşıran ablası; “Sabahtan beri topladığımız kengerleri gizli gizli yedin değil mi? Biz şimdi eve nasıl döneriz? Üvey annemiz bizi öldürür” deyip çıkışmış kardeşine. Kardeşi ise “Hayır abla, bana yemem için verdiğin bir tek kengerin dışında yemin olsun ki yemedim!” demiş. Ancak ablasını bir türlü inandıramamış. “Abla eğer hala bana inanmıyorsan istersen karnımı aç da bak!” demiş. Ablası almış bıçağı karnını yarmış bakmış ki kendisinin verdiği bir kengerin dışında midesi bomboş kardeşinin, meğerse kengerleri o yememiş. Kardeşi doğru söylemiş. Kardeşinin karnını dikmeye çalışmışsa da kardeşi oracıkta ölmüş. Gidip torbaya tekrar bakmışki torbanın dibi delik ve sabahtan bu yana topladıkları kengerlerin döküldüğünü anlamış. Meğer üvey anneleri onlara (akşam kötülük etsin diye) dibi delik torbayı vermiş. Kardeşine inanmamakla hata yapıp onun ölümüne sebep olan abla, bu acı ve vicdan azabıyla neye uğradığını şaşırmış ve orada bulunan pınarın suyuyla kardeşini yıkayıp ağlaya ağlaya gömüvemiş. Gömütün yeri belli olsun diye de başucuna bir fidan dikmiş. Kardeşine inanmamakla hata yapıp onun ölümüne sebep olan abla, bu acı ve vicdanazabıyla Allah’a yalvarmaya, dua etmeye başlamış. “Allah’ım beni pepuk kuşu yap bu dağlara sal ki dünya döndükçe dağlardan dağlara kardeşim diye seslenip durayım“ demiş. O anda kızın dileği kabul olmuş, genç kız o gece, pepuk kuşu olmuş ve gidip kardeşinin başucundaki ağaca konup hep kardeşi için seslenip durmuş. İşte o gün bu gündür bu kız, pepuk kuşu olarak dağlarda oradan oraya dolaşarak, kardeşini öldürdüğü için herkese kendini ihbar eder durur. Her bahar mevsimi kengerin yerden bitmesi ile beraber pepuk kuşunun acıklı ötüşü de başlar.
Efsaneler boşluğun enerjisinden doğan tuhaf galaksiler gibidir. Düzensiz, olağan dışı ama bir o kadar da yol gösterici veya öngörücü olabiliyorlar. Günümüzde halen benzer hadiseler yaşıyoruz. Sevdiğimiz insanların yoksunluğuyla yaşanılan zorluklar, kendi eksiklerinden dolayı başkalarına zarar vermeye adapte yaşayan insanlar, kışkırtmalar, güvensizlikler ve hepsinin sonucunda yaşanan travmalar, mutsuzluklar… hayatımızla ilgili tatminsizliklerimiz varsa başka insanlardan acı çıkarmak yerine bu eksiklikleri nasıl tedavi edebilirim diye düşünmelisiniz. (çuvaldız nereye denk gelirse artık!). Özellikle insanlar üzerindeki baskılarımız onları ne tür zararlara itebilir biliyor musunuz? Nereden bileceksiniz siz megalomanlar! Örnek; pepuk mitinde aslında üvey annesinin korkusundan kardeşini öldüren kızın travması gibi… Yapmayın! Aksine insanlara yol gösterici olmalıyız. Daha büyük bir erdem yok diye düşünüyorum.
Etrafınızdaki insanları en son ne zaman dinlediniz? En son ne zaman onlara sevgi gösterdiniz? Ya yarın olmazlarsa? Şimdi pepuk kuşuna dönüşmek istemiyorsanız yanınızdaki insanlara sarılın! Hadi!